egitimteknolojileri_blog_siniftasarimi2005-2006 Eğitim dönemi ile Türkiye genelindeki hemen tüm okullarda duymaya alıştığımız, bundan önce bazı özel okullarda uygulanmakta olan öğrenci merkezli eğitim sisteminin eğitim geneline yeni bir bakış açısı kazandırdığı açıkça ortada.

Öğreten kişiler neyi kimler için öğrettiklerini bir kez daha gözden geçirmek durumda kaldılar. Bir çoğu fark etti ki, bildiklerini öğretirken, öğrettikleri kitleyi pek de göz önünde bulundurmamışlar, bilgi yağmuruna tutmuşlar, şemsiyeleri ise sınavlar ve notlar karşılığında vermişler öğrencilerine. Öğrenme olgusu, öğrenenler öğrenmeyenlere anlatsından öteye pek geçememiş, bilgi yağmuru “ahmak ıslatan” seviyesinde nemi kalmış bittiğinde, arda kalan “yiyip içilen” ders notları ile girilen sınavlar ve sınav sonrası yine “tabularasa”. Ama sınavdan geçilmiş, bir yerler kazanılmış arkada sevinen mutlu aileler, öğretmenler ve okullar. Bu mutluluk tablosu yıllardır birçok ailede yaşanıyor, yıllardır böyle mutlu öğrenciler yetiştiriyoruz. 180 soruyu 180 dakikada çözebilme becerisini kazandırıyoruz öğrencimize daha ne istiyoruz ki! Bunun için öyle çabalıyoruz ki bir aile bireyi, sınıf öğretmeni, dershane öğretmeni, ölçme-değerlendirme uzmanı, psikolog, danışman, okul müdürü ve bir vatandaş olarak kendimiz için kendi belirlediğimiz bir hedef için bu derece yoğun çaba göstermiş miyizdir acaba ?

OKS, ÖSS, LES; hayatta başarı bu üçlü de mi gizli?

Tanımlamalarını hatırlamakta zorlandığımız diğer sınavlar da mutluluk reçetelerimiz mi ?

Peki, özgeçmişlerinde bunlar gibi bir çok sertifikayı ve akademik dereceyi elde edebilmiş saygıdeğer insanlarımız, bu aşamalara gelmeden geleceğe yönelik beklentisi içinde olduğumuz o OKS dönemindeki umutlara neden ışık olmuyor ve bizi bir adım daha ileri götürmüyor? Bir yerlerde problem var galiba!

Öğrenen kişiyi göz önünde bulundurarak ona uygun, onun seviyesinde ve onun öğrenme hızında öğretmeyi keşfeden yeni ilköğretim programı belki de problemin temeline inildiğinin bir göstergesi olarak algılanabilir. her ne kadar öğretmenler başlarda zorlanmış olsa da onlar da alışma sürecine girdiler. Ancak sistemin geneli hala tartışmaya açık ve sistem hala öğrenci merkezli olmaktan çok öğrenci-çevresi merkezli işliyor. Öğrenmeyi öğrenen, öğrendiklerini günlük hayatına entegre edebilen, yeni firikler üretebilen, sadece tüketmeyen aynı zamanda ülkesine de katma değerler verebilen sosyal ve duygusal zekası yüksek, hayatı boyunca öğrenebilen bireylerin yetişebileceği bir sisteme “Yeni İlköğretim Programı”yla start verilmiştir ümidini taşıyorum.

Öğrenciyi merkeze alan yeni eğitim programını geleneksel sınıf ortamında uyguluyoruz. Olmaz mı? olur tabi, niye olmasın. 20-50 hatta bazı sınıflarda 80 öğrenci ile etkin öğrenci-merkezli uygulama hazırlamak öğretmen için de pek kolay olmasa gerek. Burada öğrenci merkezlilik; öğrencilerin genelini düşünerek şunu yapabilirler, şunu yapamazlar ya da şunu belki yapabilirler şeklinde öngörerek ve yine öğrenci adına karar vererek sınıf-içi etkinlik formatındaki kadardır. 80 öğrencinin her birinin evinde yaptığı etkinliğe öğretmenin ders içinde gereken ilgiyi gösterebilmesi için her öğrenciyle iletişim kurabilme süresi maksimum 37sn dir! (Ders saat süresi 50 dk.) Öğrencinin kendisinin deneyi yapabilmesi, sonuçlara ulaşabilmesi, keşfetmesinin sağlanması, sorgulamaya teşvik edilmesi, fikirlerinin paylaşılması gibi süreçler henüz işin içine katılmadan hem de.

Geleneksel sınıf oturma düzenimiz, sınıf içi yapımız, okulların genel tasarımı da aslında öğrenci-merkezli eğitim için tekrar yapılandırılabilir. Mademki öğrenciyi merkeze alan eğitim ve öğretimden bahsediyoruz o zaman öğrenci için okul ve sınıf düzenini tekrar gözden geçirmek gerekli. Sınıfların bazılarının u şeklinde bazılarının oval, dikdörtgen, çift sıra, tekli yuvarlak vb gibi düzenlenmesi yeterli olmayabiliyor. Sınıf içi tasarımın temelinde ise farklı öğrenme biçimlerine uyumlu olabilme ölçüsü yatıyor. Örnek vermek gerekirse; Minnesota2da (Amerika) bir okulda (Avalon School) öğrenciler kendi ders planlarını kendileri belirleyerek derslere girdikleri belirtiliyor. Öğretmenler, öğrencilere hangi dersleri alabilecekleri, daha doğrusu hangi konulara göre hangi derslerin uygun olabileceği konusunda danışmanlık yapıyorlar. Geleneksel sınıflar yerine stüdyo tarzında uzun süreli projeler, kişisel işler ve küçük ve büyük grup çalışmaları için alanlar oluşturulmuş. Bildiğimiz sınıflar ve koridorlar yok. Okul binasının ortasında bulunan genel alanda fen laboratuarı, seminer alanları ve açık-ofis öğrenci çalışma bölümlerinden oluşan açık stüdyolar var.

Okul yetkililerinden Lackney şöyle diyor: Okul artık bir ölçünün herkese uyduğu tarz fabrikalar gibi olmaktan çok öğrencilerin bireysel gereksinimlerini karşılayabilecek çeşitlilikte alanlardan oluşan binalardır. Bu tarz oluşuma yakın olduğu söylenebilecek bazı özel okullarımız eğitim sistemimizle ters düştükleri için, yani OKS, ÖSS’ye öğrenci hazırlayamadıkları gerekçesiyle ya kendileri tarzlarını değiştirmişler ya da tarzı sisteme uydurmuşlardır.

Okul binalarının küçüldüğü, dolayısıyla sınıfların da küçüldüğü tarz tasarımlar ön plana çıkmaktadır. Büyük okul binaları ise komşu gruplar biçiminde, koridorların kaldırılarak öğrencilere daha fazla öğrenme alanı yaratmak amacıyla yeniden tasarlanmaktadır. Okul tasarımı ve planlaması profesörü Dr. Kenneth Tanner, doğal ışığın öğrencilerin davranışları ve sınav sonuçları üzerinde olumlu etkileri olduğunu gözlemlediğini belirterek, güneş ışığından maksimum derecede yararlanarak hem de enerjiden mümkün olduğu kadar tasarruf edileceğini, aynı zamanda da sınıf-içi havalandırmanın da daha doğal olabileceğini belirtmektedir.

Tanner’a göre okullarda teknoloji kullanımı farklı tasarımlarla daha geniş kapsamlı uygulanmaya başlanacak. Bilgisayar laboratuvarlarını yerini öğrencilerin istedikleri zaman ve yerde erişebilecekleri ortamlara bırakacak. Öğrenciler bu ortamlara PDA veya dizüstü bilgisayarlara erişebilecekler. Kısa bir gelecekte de artık okul binalarının sorgulanma dönemi gelecek. Lackney’e göre okul planlamacıları sanal okul kavramı üzerinde çalışıyorlar.

Öğrenci-merkezlilik gerekliliklerinin sonucu doğal olarak sanal-okul kavramını ortaya çıkarıyor. Ülkemizde benzer tarz eğitim sistemleri özel şirketler, özel üniversiteler ve bazı özel dershaneler tarafından halen kullanılıyor. E-devletin tahmin edilenden daha çabuk alışılmaya başlandığı ülkemizde, sanal-okul kavramına nasıl bakılacağı konusunda iyimser bir hava esebileceğini öngörebiliriz. Hatta, belki de öğrenci merkezli okul ve sınıf tasarımı bizim için rüya değildir?

Çevrim-içi (internet tabanlı) eğitimde öğrencilerinizin sadece yüzlerini değil 
düşüncelerini bilmek zorundasınız?*

 

Kaynaklar :

Porterfield, Lisa, :?Design for Learning : Today’s educational facilities not your parents’ schools anymore?, CNN, Monday, August 15, 2005; Posted: 11:35 a.m. EDT (15:35 GMT), http://www.cnn.com/2005/EDUCATION/08/12/design.style/index.html :

Avalon School, Minnesota : http://www.avalonschool.org/index.html

* Harasim, L., Hiltz, S.R., Teles, L., and Turoff, M. in Learning Networks: A Field Guide to Teaching and Learning Online.

Bu yazı ilk defa Milliyet Blog – Eğitim Teknolojileri sitesinde 2007 yılında yayınlanmıştır.

By Bora Sinç

Eğitim Teknolojileri danışmanı EdTech Education Technology Eğitim Yönetimi